BİR SALYANGOZUN ANILARI

        
            Bir Adam ELLİOT filmidir. Yönetmenin daha önceki filmi olan Mary ve Max' i 
izlemiş olan herkes şüphesiz 'Bir Salyangozun Anıları' filmi için biletlerini düşünmeden almıştır. Animasyon filmleri kendi adıma, ilk akla gelen haliyle daha renkli, sevimli, eğlenceli hikayeleri anlatır şeklinde kodlanmıştır. Fakat yönetmenin, alışılmış animasyon filmlerinin arasından ayrışmasına sebep olan, keskin bir tarzı var. Hatta filmin afişini görmek dahi yönetmenin adını tahmin etmek konusunda yardımcı olur. Bahsedilen tarz daha çok hayatta başa çıkamadığımız konuların, animasyonla sevimli hale getirilmesi ve güzellenmesine izin vermeyerek, zihnimizin derinlerindeki kirleri halının altına süpürmemize engel oluyor. Yönetmenin acıyı, hüznü, travmayı var olduğu hali ile seyirciye aktarmış olduğu bu tarz, kendinizi gerçekliğin sancılı dinginliğinde tutmanıza yardımcı oluyor. 

           Filmin adını ilk görenler, salyangoz hikayesi izleyeceklerini düşüneceklerdir. Fakat salyangoz filmde bir metafor olarak varlığını sürdürüyor. Baş kahramanımız olan Grace' in salyangozlarla arası oldukça iyidir. Fakat yönetmenin salyangozu tercih etmesindeki sebepler filmi izledikçe daha görünür hale gelmektedir. Salyangozların her zaman ileriye gittiği ve geçmiş olduğu izlerin üzerinden geçmeyerek, yüzleri geleceğe dönük yaşadıklarını anlatan film, hayatta deneyimlerimizin tıpkı o izler gibi kaybolmadığı, fakat yeni deneyimlere de gönüllü olmak gerektiğini hatırlatıyor. Salyangozların var olan dış kabukları ise kendi özlerini, tabiatın sert rüzgarlarından korumalarını sağlamaktadır. İnsanların da zaman zaman kendi iç dünyalarını korumak adına etraflarına ördükleri travmalar duvarı, salyangoz kabuklarının bir benzeriydi. Yetişkin olmanın sorumluluklarını almadan, travmalarımızın arkasına sığındığımız ve onları korunak olarak kullandığımız bir kalkanın varlığı, tıpkı salyangozlarda olduğu gibi kendimizi güvende hissettirecektir. Fakat bu saklandığımız kabuğun içinde çoğu zaman kendimizle kalıp, iç dünyamızla geçinemediğimiz, kabuğun varlığına olan alışkanlığımız ile dışarıdan destek de alamadığımız kısır bir döngüye girmemize sebep olacaktır. Bu nedenle filmin salyangoz benzetmelerinin oldukça derin ve anlamlı konulara değindiği kanısındayım.

        Filmin hikayesi, Grace' in yakın arkadaşının ölümünün ardından, arkadaşının ona bırakmış olduğu öğütler sonucu, hayatının hangi yollardan geçerek bu noktaya geldiğini düşünmesiyle başlıyor. Düşünmeye başladığı andan itibaren Grace' in çocukluktan bu yana yaşamış olduğu ve kendine kabuk oluşturmasına sebep olan bir çok anıyı izliyoruz. Grace ve ikiz kardeşi olan Gilbert dünyaya gelirken, anneleri hayatını kaybediyor. Bu ikiz kardeşler anne rahminden ayrıldıkları andan itibaren, birbirlerine tutundukları bir hayata adım atıyorlar. Çocuklarına, yaşadığı iç savaşları miras vermeyi sürdüren babaları ile yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Geçirdiği kaza sonucunda viski şişelerinin ardından görmeye başladığımız babaları, bakıma muhtaç bir halde olmasına rağmen ikizlerin bakım vereni olmayı sürdürüyor. Çocukların büyüme süreçlerinde okuduğu kitaplar ise üzerinde düşünülmesi gereken derin kitaplardır.

        Güneş görmeyen evlerinde birbirlerine ışık olmaya çalışan bu kardeşler babalarının da hayata gözlerini yumması ile ayrı düşüyor. Aralarına uzun yolların girdiği ve tamamen birbirinden farklı ailelerin yanına verilmeleri ile zaten zor başlayan hayatları, kardeş özlemi ile daha da zor olmaya başlıyor. Filmde geçen 'ruhunun ikizini kaybetmek bir gözünü kaybetmek gibi, dünyayı bir daha asla aynı görmüyorsun' cümlesi kendinden olana çekilen hasretliğin verdiği acının, kelimelerle ifade edilmesiydi. 

        Gilbert ve Grace' in babaları öldükten sonra verildikleri ailelerin yaşam şekilleri ise, gelişi güzel seçilmemişti. Filmin içerisinde değinilen toplumsal meseleler, bu aileler ile perdeye aktarılıyor. Ailelerin kurgulanmasında cinselliğin toplum içerisinde dönüştüğü sapkınlıktan, dinin ve din adı altında üremiş toplulukların cehaletine kadar bir çok konuya yer veriliyor. Yönetmenin bu konulara yer vermesi, kendimizle savaştığımız bir düzlemde, zeminin de bu tarz toplumsal sebeplerle kayganlaşması dünyanın üzerinde durulması zor bir yer haline geldiğini hatırlatıyor. 

        Grace' in hayatında kayıplara kayıp eklenmesi, yaşadığı acının gözünde yaşaran yaşlardan daha çok, ruhunu sıkıştıran bir şeye dönüşmesine sebep oluyor. Ölümü bilen ve deneyimlemiş olan birinin her yeni bir kayıpta yeniden acıyı ilk haliyle, aynı şiddette yaşaması ise ölümün dünyada kaçılamayan ve alışılması mümkün olmayan tek gerçek olduğunu düşündürüyor.     

        Grace' in en karanlık gecelerinde penceresinden gözüken dolunay ise hayatında yaşadığı kayıplar, travmalar, çıkmazlar olmaya devam ederken aynı parıltıda ve ihtişamda varlığını sürdürüyor. Filmi izleyenlerin kendilerini Grace' in yerine koyarak yaşadığı tüm acıları ruhlarında hissedeceklerine eminim. İzleyenlere ruhları sıkıştığı an camı açıp gökyüzüne bakmalarını öneriyorum, dolunay orada olacaktır, dolunayı göremeseniz dahi yıldızların varlığı ve gökyüzünün sonsuzluğu içinize bir nefes olacaktır. Filmi izleyecek olanlara ise şimdiden iyi seyirler diliyorum. Sanatla kalın, iyi kalın...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

RICHARD TİYATRO OYUNU ELEŞTİRİ YAZISI

AFİFE TİYATRO OYUNU ELEŞTİRİ YAZISI

SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ TİYATRO OYUNU ELEŞTİRİ YAZISI