DERRİDA BELGESELİ
Jacques DERRİDA, Fransız filozof aynı zamanda edebiyat eleştirmenidir. Yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yapısının da mimarıdır. Derrida belgeseli, filozof ölmeden iki yıl önce çekilmiştir. Belgeselin çekimi esnasında, kameralarla ilgili yabancılığı fazlasıyla fark ediliyor. Hatta bir bölümünde bu işi yapmaktan dolayı pişmanlık duyup, duymadığı sorulduğunda, şu an pişman olmadığını, fakat gelecekte pişman olabileceğini belirtiyor. Düşünürleri anlamak ve savundukları fikirleri daha iyi özümsemek adına, kişisel yaşamlarındaki oluşlarını görmek fazlasıyla etkili olurdu diye düşünüyorum. Fakat tarihsel kaynaklara bakıldığında belgeselde de değinildiği üzere, filozofların genellikle özel hayatlarından bahsedilmediği, yazınlarında kendi özel hayatlarına yer verilmediği görülüyordu.
Derrida genellikle Yapısöküm teorisi ile biliniyordu. Fakat düşünürün belgeseli izlerken kendi adıma etkilendiğim farklı bakış açıları oldu. Hatta bu bakış açıları gündelik yaşantımızda şahit olduğumuz fakat altını çizmediğimiz için sıradan gelen konulardı. Bir çok yaklaşım belgesel boyunca herkesi etkileyecektir. Fakat ben kendi adıma altını çizmek istediğim konulardan biraz bahsetmek istiyorum. Bunlardan biri Derrida' sın gözler hakkında yaptığı yorumdur. Düşünür vücudumuzda tek yaşlanmayan organın gözlerimiz olduğunu belirtir. Bu sebeple gözlerimiz yaşlanmış, yorulmuş, fiziken değişmiş bedenimizin içerisinde, çocukluk hali ile var olmayı sürdürmektedir. Bir insanla diyalog kurarken gözlerine baktığınız an aslında, yaşanmışlığın yanı sıra ruhunun yansımasını görüyorsunuz demektir. Bazen fiziken gülen birinin mutlu olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat bu kişinin gözlerine baktığınızda gördüğünüz, ruhunun yansıması derin bir hüzün olabilir. Bazen de hiç bir şey konuşmadan sadece göz teması kurduğunuz birinin gözlerinde acı içinde haykıran, sıkışmış bir ruh ile karşılaşabilirsiniz.Derrida' nın üzerinde durduğu ve benim ilgimi çeken bir diğer konu da eller hakkında söyledikleridir. Eller, gözler gibi gençliğini sürdürür halde değildi ve zaman geçtikçe diğer organlarımız gibi yaşlanıyordu. Hatta çocukluktan bu yana bakıldığında boyutları, deri yapısı günden güne değişiyordu. Fakat eller hakkında konuşulmasına, yazılmasına sebep bir özellik vardı. Bahsedilen özellik, ellerin gündelik yaşamda bir şey ifade edilirken kullanılmasından, bir iş yaparken kullanılmasına kadar gözlenmesinde bir ötekiye ihtiyaç duyuluyordu. Kişi jest, mimiklerini eller ile ifade ederken bir ötekiye ithafen kullanıyordu. Ötekiye ithafen kullanmasıyla, ruhunun yansımasını bir ötekiye aktarmasının bir yolu olarak görülüyordu. Tıpkı gözlerde olduğu gibi ellerde ruhun yansıması sayılıyordu. Gündelik yaşantınızda gözleri nemli biri ile buluşursa gözleriniz, bilinki sadece gözlerini değil ruhunu da görüyorsunuz. Ellerini kullanış biçimine odaklandığınızda da bilin ki kişinin anlatmak istediği bir çok şeyi, elleri sözler olmadan anlatıyordu.
İnternette Türkçe çevirisi bulunan bu belgeseli her izleyenin, kendi gerçekliğini deneyimleyeceği farklı noktaları bulacağından eminim. Şimdiden herkese iyi seyirler, iyi kalın...
Yorumlar
Yorum Gönder